17 Şubat 2012 Cuma

D-HARFİ

D


dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.

dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.

dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.

dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.

dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.

dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.

dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.

dâdû (F.) [ دادو ] dadı.

dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.

dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.

dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.

dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.

dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.

dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.

dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.

dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.

dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.

dâhil olmak içeri girmek.

dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.

dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.

89

dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.

dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.

dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.

dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.

dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.

dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.

dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.

dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.

dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.

dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.

dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.

dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.

dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.

dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.

dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.

dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.

dâll (A.) [ دال ] delalet eden.

dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.

dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.

dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.

dâmân (F.) [ دامان ] etek.

dâmen (F.) [ دامن ] etek.

dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.

90

dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.

dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.

dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.

dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.

dân (F.) [ دان ] bilen.

dân (F.) [ دان ] kap.

dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.

dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.

dânende (F.) [ داننده ] bilen.

dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.

dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.

dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.

dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.

dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.

dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.

dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.

dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.

dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.

dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.

dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.

dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.

darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.

darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.

91

darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.

darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.

darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.

darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.

dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.

dârende (F.) [ دارنده ] sahip.

darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.

dârû (F.) [ دارو ] ilaç.

dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.

dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.

dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.

dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.

dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.

dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.

dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.

dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.

dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.

dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.

dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.

dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.

dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.

dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.

dâs (F.) [ داس ] orak.

92

dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.

dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.

davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.

dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.

davet (A.) [ دعوت ] çağrı.

dâye (F.) [ دایه ] dadı.

dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.

deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.

debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.

debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.

debir (F.) [ دبير ] katip.

ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.

def (F.) [ دف ] tef.

def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.

def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.

def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.

def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.

def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.

defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.

defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.

defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.

define (A.) [ دفينه ] gömü.

defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.

93

defter (A.) [ دفتر ] defter.

defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.

defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.

deh (F.) [ ده ] on.

dehâ (A.) [ دها ] dahilik.

dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.

dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.

dehân (F.) [ دهان ] ağız.

dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.

dehen (F.) [ دهن ] ağız.

dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.

dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.

dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.

dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.

dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.

dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.

dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.

delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.

delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.

delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.

delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.

delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.

dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.

94

dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.

delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.

dem (A.) [ دم ] kan.

dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.

demâdem (F.) [ دمادم ] her an.

dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.

demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.

denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.

dendân (F.) [ دندان ] diş.

dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.

denî (A.) [ دنی ] alçak.

der (F.) [ در ] kapı.

derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.

derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.

derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.

derâz (F.) [ دراز ] uzun.

derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.

derbâr (F.) [ دربار ] saray.

derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.

derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.

derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.

derc edilmek içine alınmak.

derc etmek içine almak.

95

derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.

derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.

derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.

derdest edilmek yakalanmak.

derdest etmek yakalamak.

derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.

derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.

derecât (A.) [ درجات ] dereceler.

derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.

derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.

dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.

derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.

dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.

derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.

derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.

derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.

derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.

derhâtır eylemek hatırlamak.

derhor (F.) [ درخور ] layık.

derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.

derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.

derk etmek anlamak, idrak etmek.

derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.

96

dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.

dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.

dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.

dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.

dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.

derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.

derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.

derpîş etmek göz önünde bulundurmak.

derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.

derre (F.) [ دره ] dere.

dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.

dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.

deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.

deruhde etmek üstüne almak.

derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.

derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.

dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.

dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.

dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.

deryâ (F.) [ دریا ] deniz.

deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.

deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.

derzî (F.) [ درزی ] terzi.

97

desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.

desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.

desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.

dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.

dest (F.) [ دست ] el.

destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.

destâr (F.) [ دستار ] sarık.

destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.

destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.

destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.

destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.

deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.

destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.

destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.

destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.

destî (F.) [ دستی ] testi.

destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.

destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.

destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.

destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.

destres olmak ulaşmak, elde etmek.

destres olunmak ulaşılmak.

destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.

98

deşne (F.) [ دشنه ] hançer.

deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.

devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.

devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.

devâir (A.) [ دوائر ] daireler.

devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.

devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.

devât (A.) [ دوات ] divit.

devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.

deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.

deverân etmek dönmek, dolanmak.

devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.

devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.

devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.

devre (A.) [ دوره ] dönem.

dey (F.) [ دی ] kış.

deyn (A.) [ دین ] borç.

deyr (A.) [ دیر ] manastır.

dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.

dırâz (F.) [ دراز ] uzun.

dî (F.) [ دی ] dün.

dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.

dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.

99

dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.

dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.

dîde (F.) [ دیده ] görmüş.

dîde (F.) [ دیده ] göz.

dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.

dîg (F.) [ دیگ ] tencere.

diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.

dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.

dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.

dih (F.) [ ده ] köy.

dihât (F.) [ دهات ] köyler.

dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.

dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.

dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.

dil (F.) [ دل ] gönül.

dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.

dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.

dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.

dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.

dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.

dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.

dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.

dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.

100

dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.

dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.

dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.

dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.

dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.

dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.

dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.

dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.

dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.

dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.

dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.

dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.

dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.

dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.

dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.

dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.

dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.

dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.

dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.

dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.

dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.

dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.

dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.

101

dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.

dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.

dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.

dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.

dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.

dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.

dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.

dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.

dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.

dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.

dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.

dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.

dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.

dînî (A.) [ دینی ] dinsel.

dîr (F.) [ دیر ] geç.

dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.

diraht (F.) [ درخت ] ağaç.

dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.

direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.

direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.

dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.

dirîğ etmek esirgemek.

dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.

102

dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.

dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.

dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.

dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya

getirildiği eser.

dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.

dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.

dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.

diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.

dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.

dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.

dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.

dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.

dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.

duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.

dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.

dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.

dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.

dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.

dûd (F.) [ دود ] duman.

dûde (F.) [ دوده ] is.

dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.

dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.

103

duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.

duht (F.) [ دخت ] kız.

duhter (F.) [ دختر ] kız.

duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.

duhûl etmek girmek, içeri girmek.

duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.

dumûr (A.) [ دمور ] körelme.

dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.

dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.

dûr (F.) [ دور ] uzak.

dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.

dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.

dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.

dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.

durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.

durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.

dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.

dûş (F.) [ دوش ] dün gece.

dûş (F.) [ دوش ] omuz.

dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.

dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.

dü (F.) [ دو ] iki.

dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.

104

dübb (A.) [ دب ] ayı.

dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.

dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.

düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.

düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.

dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.

dühül (F.) [ دهل ] davul.

düm (F.) [ دم ] kuyruk.

dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.

dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.

dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.

dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.

dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.

dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.

dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.

dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.

dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.

dürd (F.) [ درد ] tortu.

dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.

dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.

dürer (A.) [ درر ] inciler.

dürr (A.) [ در ] inci.

dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.

105

dürre (A.) [ دره ] iri inci.

dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.

dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.

dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.

dürûs (A.) [ دروس ] dersler.

dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.

dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.

düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.

düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.

düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.

düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.

düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.

düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.

düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.

düvel (A.) [ دول ] devletler.

düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.

düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.

düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.

düzd (F.) [ دزد ] hırsız.

düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.

düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder